top of page

İçindeki süper kahraman



Bilmem kaç bininci gece, yine evdesin. Her eve taşıdığın o koca koltuğa yayılmışsın. Akşam yemeği faslı çoktan bitmiş. (Varsa) eşin de yan koltukta uyukluyor. Çocuk da yok, varsa da çoktan yattı(lar).

Yorgun hissediyorsun. Yine kumanda elinde. Arada bir -o da refleks olarak- kanal değiştiriyorsun. Ekran tam karşında; ama onu görmüyorsun. Resim değiştikçe oda kararıp aydınlanıyor. Sen karanlığı daha çok seviyorsun.

Konuşmuyorsun bir süredir. Bakışların da donuklaştı. Zaman akıyor... Günler hızla geçip gidiyor... Yaş gününe 3 hafta kaldı. Bir önceki daha dün gibi, anımsıyor musun?

Farkında mısın? Aklın da sende değil sanki...

Bir saate yatmak zorundasın. Yoksa sabah kalkamayacaksın yine. Uykun da yok gibi geliyor. Aslında var ama bıktın bu döngüden. Bir başka iş gününe uyanacağın için uyumaktan nefret ediyorsun!

Uyku - iş - uyku - iş - uyku... Hayali bir dönme dolapta geçiyor sanki ömrün. O dönme dolabın içindeki hamster gibisin. İçten içe biliyorsun, bu yaşamak değil.

Peki, yaşamak nedir o zaman? Çalışmak değil, onu biliyoruz. En azından senin için.

O koltuk yerine başka bir yerde olmak istiyorsun. Düşünsene, evden eve taşıdığın o koltuktan anında vaz geçtin az önce! Hani en rahat ettiğin yer orasıydı? Anladım... O koltuğa gömülü saatler geçiren sen değil başka bir sen olmak istiyorsun... Kim peki?

Varlığı fark edecek biri. Yokluğu fark edilecek biri. Yaşamın hakkını veren biri. Gözlerini son kez kaparken içi huzurla dolacak biri. Gerçekten yaşadım diyecek biri.

Ya şimdi nasıl birisin? Kalabalıkta kaybolan biri... Dünyada boşluk, yaşamda zaman dolduran biri... Nüfus sayımından başka hiçbir yerde önemi olmayan biri... “1” olamayan biri... Sıradan biri...

Dur bir dakika... Sen bu hızla gidip kendini o uçurumdan aşağı bırakmadan… Sorabilir miyim?

Ne yapıyorsun bunun için peki? O dediğin kişi olmak için yani. Hiç.

Hiç mi? Ne demek hiç?

"Ne yapabilirim ki?" “Neyim var ki?” “İstifa mı edeyim yani?" “Hayallerimin peşine düşüp perişan mı olayım?” “Kolay mı sanıyorsun?”

Zor olduğunu bilmediğimi düşünüyorsun demek. Ya da sana kolay bir yol olduğunu söylememi bekliyorsun.

Biliyor musun, o sehpaya uzattığın ayaklarına sağlam bir tekme atasım var! Üzerinde kaykıldığın koltuğun yaylarını sökesim var! Uykulu suratının ortasına bir kova soğuk su dökesim var! Ruhunu uyandırmak için seni ayaklarından tutup iyiyce bir sallayasım var!

Yemekten şişmiş göbeğin, aldığın her nefeste inip kalkıyor. Hatta miden gurulduyor arada bir. Popon da kaşınıyor... Ama elini oraya bile atamıyorsun, değil mi?

Söylesene; menüden seçip evine sipariş ettiğin türden bir şey mi istediğin? Getirene yüklü bir bahşiş mi vereceksin?

KENDİNE GEL! Şimdi kulağını aç ve beni dinle! SEN SIRADAN DEĞİLSİN!

Ama bunu anlamak için sıradan çıkmalısın. Hayali bir dönme dolaptan söz ettik ya az önce... İşte o döngüyü bozmalısın. O dönme dolaptan -yüksekliğine aldırmadan- atlayacak cesareti bulmalısın. Belki çok canını yakacak... Ama kabuğunu kırmalısın.

Yaşamın boyunca bir sokak kıyafeti gibi kullandığın o bedene dön ve bak! O bedende saklı süper güçlerin var. MÜTHİŞ güçler bunlar üstelik.

Eğer yapabilirsen... Önündeki büyük, karanlık boşluğa doğru, cesaretle kendini bırakabilirsen... Şüpheyi bırakıp, inanmayı da aşıp, kalpten bilirsen İçindeki süper kahraman ortaya çıkacak.

İşte o zaman... Karanlıktan, aydınlığa geçeceksin. Ruhunun yapıcı gücüne ereceksin. İçindeki enerji, gözleri kamaştırarak açığa çıkacak. Muhteşem sen serbest kalacak. Tüm kilitler bir anda açılacak...

Ne duruyorsun! Hemen, şimdi...

FARKINA VAR! Kimsin sen? Ne yapıyorsun? Yaşamda ne istiyorsun? Şu anda yaptığın şey o istediğin şeye yarıyor mu? Yaramıyorsa ne yapmalısın sence? Peki seni tutan ne?

TUTKUNU KEŞFET! Yapmaya bayıldığın şey ne? İçini köpüklü bir bira gibi kabartan şey hani... Seni zamandan çekip koparan o şey... Farkında olmadan saatlerini geçirdiğin... Her şeyi unuttuğun o yer neresi? Sana ölümsüzlük veren ab-ı hayatın ne senin? İçinde yıkandığın Styx nehrin?

CESARET GÖSTER! Hiç kimse kolay olacağını söylemedi. Ama kolay olan ne var ki sahiden değerli olan? Hatta bütün bunlar gerçek olacak mı, bunu da bilmiyor kimse, biliyor musun? Çünkü bu sadece senin elinde. Yol senin yolun, yaşam senin yaşamın. Gerek duyduğun her şey senin içinde.

Yazgını eline almak istiyorsan... Canının yanmasına hazırsan... Arada bir düşecek olsan da her defasında yeniden ayağa kalkmaya hazırsan... Durduğun yerden zifiri karanlık görünen o boşluğa adımını cesaretle atabilirsin. Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gideceğinin bir önemi yok der ya tavşan, Alice’e... Nereye gideceğini biliyorsan, karanlık boşluklar bile yol oluverir.

HER ŞEYİNİ VER! Elinden geleni değil... Sahip olduğun her şeyi değil... Bundan fazlasını istiyorum! Sende bundan fazlası var, biliyorum.

Zor bir yolculuk olacak. Yorulacaksın. Üzüleceksin. Canın fena halde yanacak bazen. Egon hırpalanacak. Özgüvenin sallanacak belki. Ümitsizliğe kapılacağın anlar olacak. Tırnakların sökülecek... Güneşin altında derin kavrulacak... Gözlerin kanlanacak... Dudakların çatlayacak... Tüm vücudun ağrıdan çatlayacak... Parçalara ayrılacakmışsın gibi gelecek... İç sesin “Vaz geç artık!” diyecek. Ama arkana baktığında, kara görünmüyor olacak.

İşte o anlarda... Yapman gereken tek bir şey var. Hayatını kurtaracak tek bir şey... İlerlemek.

Daima ve sadece ilerleyeceksin. İşte o noktada... Tam da o noktada... Başaracaksın.

Seninle, senden önce pes edenleri ayıran ateşten sınır orası çünkü. Yanmak pahasına o sınırı geçmeyi kabullendiğinde… O son sınırı da aşacaksın.

Unutma... O sınırın ateşidir dünyayı aydınlatan. Dünya, yürekten gelen cesareti o ateşle ödüllendirir. Ve o ateş, karanlığı aydınlığa çevirir.

Öne Çıkanlar
En Yeni Yazılar
Arşiv
Etiketler
Takip edin

Email adresinizi bırakın,

Son Okul'daki yeniliklerden haberiniz olsun.

bottom of page